Ripley'den ister inan ister inanma
RIPLEY´DEN İSTER İNAN İSTER İNANMA
Amerikalılar ilginç insanlardır, en büyük, en küçük, en çok, en az gibi en olmadık şeylere çok meraklıdırlar. Yaşamlarında sürekli olarak normaldışının, olağanüstünün, inanılmazın yeri önemlidir ve en ücra köşesinden mega kentlerine kadar Amerika´da böyle showların, müzelerin yer aldığını her an görmek mümkündür. Guiness Rekorlar Kitabı böyle bir yaklaşımın ürünüdür, yüz katlı gökdelenler Amerikalının fiziksel yaşamı için değil, psikolojik tatmini için yapılır. Yüzüncü kattan aşağı baktığında, dev bir ulusun özgün ve de acımasız kompleksini yaşar. Ay´a gitmek, UFO´larla haşır neşir olmak, soyunu sopunu kuruttuğu Vietnamlıların Napalm bombasıyla derileri yüzülmüş çocuklarını tv ekranından göstererek kendi yaptığına vahşet diyebilmek, trilyonluk filmlere imza atmak gibisinden sıradışı herşey sanki sadece onlar için geçerlidir. Gariplikler ülkesi Amerika´da bir zamanlar bir de Gariplikler Kralı yaşadı, işte onu anlatıyoruz yani tüm Amerikalı´ların en çok tanıdığı birkaç isimden birini, Fenomen Adam Robert Ripley´i ve onun yarattığı "İster İnan İster İnanma" efsanesini hayretle okuyacaksınız.
Robert LeRoy Ripley, bir yılbaşı gününde, California´da Santa Rosa´da 1893 yılında doğdu. Çocukluğu resim çizmek ve beyzbol oynamakla geçti. Yaratıcı ve gerçekten yetenekliydi, 1908 yılında daha 15 yaşındayken ilk karikatürünü Life Dergisi yayınlayıp, ona 8 $ ödeme yapınca, Ripley geleceğinin bu alanda olacağına inandı. Okulda ortalama bir öğrenciydi, yazmaktan öte çizmeyi sevdiğinden kararını vererek 18 $ haftalıkla "San Francisco Bulletin" gazetesinde spor karikatüristi olarak işe başladı. Ripley şanslıydı, birkaç başarılı yıldan sonra "San Francisco Chronicle"a geçti, bu ünlü ve etkin gazetede dört yıl boyunca çalışırken aralarında Jack London´un da bulunduğu birçok önemli yazarla tanıştı, uzun süre Çin mahallesinde yaşayarak Çin kültürüyle derinlemesine tanıştı. 1913´de Chronicle bir yangın sonucunda kapanınca, Ripley cebindeki birkaç kuruşla kendini New York´a attı ama işşizdi. Ama şanslıydı, birkaç hafta içinde Globe´da 100 $ haftalıkla iş buldu. 1914´de Londra, Paris ve Roma´yı gezerek büyük müzeleri inceledi ve kafasındaki düşünceleri geliştirdi.
Bir gün Ripley, spor dünyasındaki şaşırtıcı olaylarla ilgili bir koleksiyonun oluştuğunu farketti ve bunları çizgi resim dizisi halinde hazırlayarak editörüne gösterdi. Editör, bu fikri sevdiğini ama bu insanların gerçekten ilginç olup olmadıklarından emin olmadığını belirtti. Ripley, o gece dünyaca ünlü sloganı olan "İster İnan, İster İnanma"yı bularak 19 Aralık 1918´de Globe´da diziye başladı. Sanki bir bomba patladı, Ripley´in köşesi en çok okunan köşeydi ve okuyucular daha fazlasını istiyorlardı. Sadece New York Eyaleti´nde iki düzine gazete Ripley´in köşesini satın alırken, Ripley dokuz yılın sonunda New York Evening Post´la anlaşma imzaladı. Bunu Simon and Schuster Yayınevi ile "Believe It or Nots" adlı kitap dizisinin anlaşması izleyecekti. Ardından da 1929´da ünlü yayıncı Hearst Ripley´i tüm yayın haklarını satın aldı. Kitap dizisi Amerika´nın ekonomik kriz yaşadığı 30´lu yıllarda milyonlarca adet satacaktı. İnanılmaz olaylar koleksiyoncusu Ripley artık, günde 3500 mektup alıyordu, en ilginç olayı anlatanlar arasında bir yarışma düzenlendiğinde rekor kırıldı ve 14 günde 2,5 milyon mektup geldi. Ripley´in "İster İnan, İster İnanma" köşesi Avrupa ülkelerinde de yayınlanıyordu.
1920 yılında, Ripley Güney Amerika´yı gezerek inanılmaz olayları kovaladı. 1923´de Uzak Doğu ve Çin´de aramalarını sürdürdü. Windsor Dükü, ona modern Marko Polo adını takmıştı. Yaşamının sonunda, pasaportunda 198 ülkenin vizesi bulunuyordu. Zaman zaman lüks uçaklarla, zaman zaman deve ve eşeklerle dolaşıyordu. New York´da Waldorf-Astoria Oteli´nde verdiği uluslararası baloya 14.000 kişi katıldı, yemek menüsü 15 dilde yazılmıştı. Aynı yılda, Chicago´da kendi adını taşıyan müzeyi açtı. Bunu başka kentler izledi. 1930´larda geliri yılda 500.000 $´dı ama ekonomik kriz onu da etkiledi, zenginlikle fakirlikle arasında gidip geliyordu. 1931-32´de Warner Bros´la anlaşarak "İster İnan, İster İnanma"yı sinemaya aktarıyor ve günümüze kadar ulaşan akılalmaz görüntüler ebedileşiyordu. 1934´de SSCB´yi ziyaret ettikten sonra Rus halkını kötü yaşam koşullarını anlatan yazılar yayınlayınca Sovyetler tarafından istenmeyen adam ilan edildi. II. Dünya Savaşı´ndan sonra Kraliyet Akademisi´ne üye seçildi. Fotoğrafın çok etkin olmadığı daha da doğrusu kitlesel kullanımın olmadığı yıllarda Ripley, önüne gelen "İster İnan, İster İnanma" olaylarını resimleyerek yayınlıyordu, onun açtığı yoldan daha sonra ünlü çizgi roman kahramanları "Charlie Brown" ve "Peanuts" gelecekti. 1940´larda "İster İnan, İster İnanma" televizyondaydı, Nielsen Rating sisteminin belirlediğine göre"İster İnan, İster İnanma" New York´da binlerce tv cihazı Ripley için satılmıştı. Yaşamının sonuna doğru artık "İster İnan, İster İnanma"olayları adeta Ripley´e doğru akıyordu, binlerce vakalık bir koleksiyona sahipti. Gerçekten de günümüzdeki sınırsız imkanlara rağmen, böyle bir derleme ve koleksiyon henüz yapılamadı. "İster İnan, İster İnanma" hala kendi türünde tüm zamanların en iyi yapıtı olarak kalıcılığını sürdürüyor.
Ripley, 27 Mayıs 1949´da kalp krizinden öldü, daha 53 yaşındaydı. Ama efsane hala sürüyor, "İster İnan, İster İnanma"sloganı gezegensel bir slogan olarak unutulmuyor. Ripley´den sonra hatta yaşamı sırasında da karşıtları çoktu, iddialara göre Ripley "Yüzyılın Yalancısı"ydı, temelde ya da zaman zaman gerçek olaylar elde ediyor ve onların yarattığı hayret ve şaşkınlıktan yararlanarak uydurduğu ve hileli olayları o olayın gölgesinde ileterek dikkatlari bir anlamda köreltiyordu. Aynen bazı illüzyonistlerin yaptıkları gibi. Ama bu tür karşıt iddialar belki 40´lı veya 50´li yıllarda geçerli olabilirdi, daha da ötesi binlerce olayın içinde muhakkak sahte veya kurgu olanları da vardı, efsanenin sürmesi için olayların durmaması gerekliydi ama Ripley´in "İster İnan, İster İnanma"sı içinde öyleleri vardı ki, tartışılması mümkün değildi ve modern tekniklerle de hileler artık hemen saptanabiliyordu. Birçok olayın resmen belgelenmesi karşıtların işini güçleştirirken bazı olayların kahramanlarının yaşamaları da ciddi bir kanıttı. Kısacası Robert Ripley ve "İster İnan, İster İnanma"gerçek garipliklerin üzerinde gelişen bir 20.Yüzyıl efsanesiydi.
- Yazıcı uyumlu
- 21919 okunma
Yeni yorum gönder