İslamiyet ve ruh anlayışı
Eski Yunan´da ortaya çıkan beden-ruh kavramı Augustinus gibi düşünürlerce, Hıristiyanlığa aktarılmıştır. Augutinus´a göre ruhun var olması hafıza, düşünce ve şuur ile kanıtlanabilir. Gerçek insan ruhla özdeşleşir. Ruh bedenden ayrı olsa bile bedensiz bir ruhu düşünmek imkansızdır. İslam düşünürleri ruhun bedenden binlerce yıl önce "alem-i ezel" de yaratıldığına ve sonra bedene yerleştirildiğine, beden öldükten sonra da var olmayı devam ettiğine inanırlardı. Biraz daha farklı olarak Türk asıllı İslam bilgini Farabi, ruhun bedenden sonra yaratıldığını ve ölmeyen bir düşünce olduğunu düşünüyordu. Farabi, peygamberliğin de tıpkı ruh gibi kazanılmış bir nitelik olduğunu kabul etti. Farabi İslam felsefecileriyle olduğu gibi ruh konusunda Eflatun ve Yeni Eflatuncular´la da görüş ayrılığı içindeydi. Ne ruhun bedenden önce varolduğuna ne de bedenden bedene ruh geçişine inanıyordu.
Ruh yokolmaz
Farabi´den sonraki en büyük düşünür olarak kabul edilen İbni Sina çalışmalarında ruh görüşüne geniş yer verir. Ruhu madde veya şekil fikri ile açıklamaya çalışır. Ona göre mevcud olan herşey madde veya şekil olarak zaten ve ebediyen vardır. Ruh bedende iç hareket halinde bulunduğundan şekil cinsindendir. Bir prensip olarak alınan ruh hayvanı hayvan, insanı da insan yapan manevi bir cevherdir.
İbni Sina ruhla ilgili şu delilleri ileri sürer;
1- Ruh, bedenin ölümü ile dağılmaz, varlığı tek ve aynıdır.
2- Ruh, bedeni meydana getirir. Ruhtan önce beden olmaz.
3- Beden, ruh tarafından terkedilince, bir ceset haline gelir.
4- Ruh, melekeleri vasıtasıyla kendi başına bedene etki eder ve onu korur.
İbni Sina, ruhtan önce bedenin olamayacağını ve bedenin ölümü ile de ruhun yok olmayacağını söyler. Bedeni koruyan ve ona tesir eden ruhtur ve bedenden bağımsızdır. Bununla birlikte bedenin ruha ruhun ise bedene ihtiyacı vardır. Bedenin ölümünden sonra ruhun bir başka bedene girmesi söz konusu olamaz. İbni Sina´ya göre ruhun ilkesi yok olmak değil, var olmaktır. Ki Yunan´da bedene ruh geçişine inanıyordu.
Gazali ve Hazreti Ayşe
"Sevgi" canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı eğilimli olmasıdır. Söz konusu eğilimin güçlenmesi haline aşk denir.
İMAM GAZALİ
İmam Gazali ise Aristo gibi üç çeşit ruhun var olduğunu kabul eder. Bunlar, bitkisel, hayvani ve insani ruhlardır. Bitkisel ruh, canlı varlıkların ilkini ve en alt tabakasını oluşturur ve üç gücü vardır.
A- Doğurucu güç: Bitki bu güç ile ürer.
B- Büyütücü güç: Bitkinin büyüyüp gelişmesi, dal budak salması bununla mümkündür.
C- Besleyici güç: bitkinin beslenmesini sağlayan güçtür.
Gazali´ye göre bitkisel ruhtaki bu güçler hayvani ve insani ruhta da bulunmaktadır. Hayvani ruhun da iki gücü vardır. Hareket ve idrak gücü. Gazali hayvanlardaki bu güçlerin insanlarda da bulunduğunu fakat insanlardaki düşünme gücünün onlarda bulunmadığını düşünür. İnsani ruhda ise yapıcı ve bilici güç bulunur. Bu güce akıl da denilebilir. Kalp veya ruh nedir? sorusuna Gazali, Kuran´dan "Sana ruh nedir diye sorarlar. De ki ruh Rabbimin emrindedir." anlamındaki ayetle cevap verir.
Hz. Ayşe ruha karşı mıydı?
İslam düşüncesinde ruh temelde "Nefs" olarak tanımlanır. Aslında sözcüğün çoğulu "Ervah"dır, İbranice´deki "eloah" veya çoğulu "elohim" den çağrışır. "Allah" sözcüğünün buradan türediği düşünülmektedir çünkü Tevrat Tanrı´nın bir çalılığın ruhu olduğunu söyler ve Yuhanna İncili´nde de benzer bir yaklaşım görülür. İslami terminoloji Cebrail´e "Ruhül Kuds", Peygamber İsa´ya ise "Ruhullah" der. Kuranı Kerim birçok yerinde ruha çok önem verir, çeşitli yerlerde vurgular. Buna karşın Hz. Ayşe, "ölülere duyuramazsın" ayetini öne sürerek, ruhların ölümden sonra işitmediklerini ileri sürer. Oysa gerek Sahabeler, gerekse de çağdaş İslam bilgeleri; "bilen işitir" tümcesinden yola çıkarak, ruhların mezarda yaşadıklarına göre duyup işittiklerini iddia ederler. Yani Peygamber´in eşi Ayşe´nin görüşü, Buhari´nin hadisine rağmen pek taraftar bulmaz.
- Yazıcı uyumlu
- 19454 okunma
Yeni yorum gönder