Gizem Turizmi
Türkiye´de ve bizde de görmenizin şart olduğu yerler vardır, bu yerleri muhakkak görmelisiniz. Gizem Turizmi´ni yaşamanız sizi farklılaştıracaktır. Bilinmeyen.com çok yakında bu turları sizinle birlikte düzenlemeye başlayacak ve ülkemizin mistik geçmişini birlikte keşfetmeye başlayacağız. Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı kayıp uygarlıklar ve kentleri sizlerle birlikte gezecek, yeni kapılar aralayacağız. İşte Ege´den, Harran´a, oradan Tarsus´a uzanan Türkiye Gizemtur´umuzun birinci bölümü;
Çoban Endymion sizi bekliyor
Büyük ozan Keats´ın en sevilen şiirlerinden birisi genç bir çobanla ilgilidir, çobana Ay tanrıçası aşıktır ama bir ölümlü ile sürekli beraber olamayacağı için belli zamanlarda bir dağda buluşurlar. İşte bu aşkın yaşandığı dağ Türkiye´dedir. Mitolojik adıyla Latmos Dağı, antik Karya yöresinde, şimdiki
Bafa Gölü´nün kıyısındadır. Karya Antik Çağ´da Halikarnas´ın başkentiydi. Gelelim öyküye; bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür. Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir. Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır. Artemis, her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder. Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos´un yani Tanrılar Dağı´nın yasalarını çiğnemektedir. Sonra çobanı alır ve Latmos Dağı eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder. Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion´dur ve Yunan Kralı Elis´in oğludur. Bu öyküde Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion´a aşık olunca keyifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus´a yalvarır ve Endymion´u sonsuza kadar uyutmak için izin alır. Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur. Selene ise, her dolunayda gelerek sevgilisini uyurken öper. Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz. Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis´in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı. Ama farketmez, mitoloji çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir. Yolunuz örneğin Bodrum´a giderken muhakkak, Bafa Gölü´nden geçecektir, bir yarım saat ayırın ve gölün karşı kıyısına yani Latmos Dağı´nın eteğine geçin. Orada küçük bir yıkıntı bulacaksınız, işte Endymion´un ebediyen uyuduğu yer burasıdır. Hele bir dolunay gecesinde orada olursanız, kimbilir belki de Artemis-Selene´yi uyuyan Endymion´u ziyaret ederken görebilirsiniz. Hele bir de aşıksanız, o zaman Zeus üçüncü gözünüzü açar ve sıradan ölümlülerin göremediklerini görebilirsiniz. Malum ya, aşk en büyük büyüdür...
Efes´e yolculuk ve Xena´nın vatanı
İzmir´in güneyinde, Selçuk kasabasının hemen yanında dünyanın en önemli antik kentlerinden birisi vardır; Efes. Efes, geçmişte İyonya Konfederasyonu´na dahildi ve Küçük Asya´nın en önemli kentiydi, ticari gücüyle İzmir ve Bergama ile rekabet ediyordu. Bugün orada geçmişi 12. Yüzyıl´a kadar uzanan çok etkin kalıntılar vardır. Efes´de birçok kent kurulmuştur, 400 yıl içinde yedi kez yıkılmış, yakılmış ve yeniden kurulmuştur ve Efes´de Artemis veya Diana adına kurulmuş en büyük tapınak vardı. Artemis Tapınağı, efsanelere göre Amazonlar tarafından kurulmuştu, bin yıllar boyunca bir ağacın yanında simgelenerek toprak ana imajıyla beslendi, büyüdü. Amazonların kutsal kadını, sonunda Artemis´e dönüştü. MÖ 550´de Krezüs, yıkılan tapınağı tekrar yaptırdı ama MÖ 356´da İskender´in doğduğu gecede, bir çılgın tapınağı ateşe verdi. Artemis´in o gece İskender´in doğumuyla ilgilendiği için, tapınağını koruyamadığına inanıldı. Sonra çok daha büyük boyutlarda bir kez daha inşa edildi ve artık Dünyanın Yedi Harikası´ndan biriydi.
MS 265´de Gotlar tarafından yine yıkıldı. Bugün geride hiçbirşey yok. Çalınıp dünyanın önemli müzelerine götürülen parçalar dışında, bugün tapınağın yerinde birkaçtaştan başka birşey yok. Efesliler, Apollo´nun kızkardeşi, gecelerin tanrıçası Leto´nun kızı Artemis´e taparlardı. Tanrıça Artemis, Apollo´dan bir gün önce, Efes yakınında Ortygia´da doğmuştu ama ikizi Apollo ise Yunan adalarından Delos´da doğmuştu. Mitolojinin bir diğer oyunu daha; anlaşılan Leto önce kızını doğurmuş ve aynı gün içinde Ege Denizi´nin ortasındaki Delos´a gitmiş ve orada oğlunu doğurmuştu. Peki, bunu nasıl yaptı? Şimdi gelin de, Von Daniken´a inanmayın, Leto ancak hava yoluyla bunu yapabilirdi. Neyse, Efes Roma döneminde Roma Asyası´nın başkentiydi, çok güçlü bir ticari merkezdi, ihtişamlı ve görkemli bir kent olarak çağın en parlak kentlerindendi. İmparator Trajan tarafından yapılan 25.000 kişilik tiyatrosu, hala kullanılmaktadır. Efes´in Hıristiyanlık´taki yeri çok büyüktür, ilk İncil´de Paul´un Efesliler´e Mektubu´nda adı geçer. Paul, Tarsus´da doğmuş ve üç yıl Efes´de yaşamıştı. Efsaneye göre Meryem Ana da, oğlunun ölümünden sonra Efes´e geldi, yaşamının son yıllarını orada yaşadı ve öldükten sonra Efes´de bir yere gömüldü. Birçok güvenilir kaynağa göre, Meryem Ana, Aziz John ile beraber Efes´e MS 40´da gelmiş ve kentin hemen yanındaki Bülbül Dağı´nda yaşamıştı.
Antep Megalitleri
Antep fıstığı, baklavası ve köftesi ünlüdür ama megalitlerini kimse bilmez. İşte size yöresel bir mit; İlyas Özbakış adlı bir Antepli anlatıyor; "Dedemin anlattığı bir öykü var; bir akşam üzeri megalitlerin yakınındaki tarladan eve dönmeye hazırlanıyormuş. Yürürken arkasından bir vızıltı sesinin geldiğini duymuş, aynı anda da ağaca bağlı olan atı kişneyerek, panik halinde tepiniyormuş. Tam o anda dedem kayanın üzerinde insana benzer bir şekil görmüş, hemen ardından da ikincisinin kayanın altında durduğunu farketmiş. Yukardaki ellerini kollarını sallarken, aşağıdaki yukardakine aynaya benzeyen bir aletle bakıyormuş. Elbiseleri o kadar parlakmış ki, dedemin gözleri kamaşıyor, bakamıyormuş. Sonra yukardaki adam geriye doğru çekilip, alttaki ise aynı anda yokolmuşlar. Dedem o anda, tüm tüylerinin kalktığını hissetmiş, Sonra yine vızıltı sesi yine başlamış ve kayanın ardından
göğe doğru altın renkli bir top yükselmiş ve kuzey doğru giderek görünmez olmuş. Dedem ne görmüştü? Rahmetli olayı hiçbir kelimesini değiştirmeden yüzlerce kez anlattı. Kimdi onlar ve altın top neydi? Ben megalitleri inceledim, bana göre belli bir yıldız grubuna göre yerleştirilmişler, sanırım Regulus ve Denebola takım yıldızlarıyla benzerlik gösteriyorlar." Anlatı böyle, İlyas Özbakış´ın dedesinin UFO´lardan, uzaylılardan haberi yoktu, onun kültüründe bunlar yoktular. Burası ilginç ama cevap yok. Bizi ilgilendiren şey şimdilik megalitlerden ibaret. İngiltere´deki, Fransa´daki benzerlerini görmeye gelen yüzbinlerce turisti gördükten sonra neden Antep´e kimse gelmiyor diye hayıflanıyoruz...
Harran piramitleri
Harran, Gap´tan sonra bir cennet olma yolunda. Kurak topraklar yeşeriyor ve yaşama dönüyorlar. İnançlara göre Harran, Adem´in dünyaya indikten sonra çiftçiliğe başladığı ilk yerdir, toprağın bereketi Adem´in elinden gelmektedir. Mezopotamya mitlerinde Ay tanrısı Sin, Sümerler´in Güneş tanrısı Samaş ile Yıldız tanrı İştar´ın babası, evreni yaratan Enlil ile Ninlil´in oğludur. Tevrat, Sin´den bahseder, İbrahim Peygamber´de Sin´in yönettiği Ur yöresinde doğmuştur. Zaten İbrahim´in yaşadığı bölgenin Şanlıurfa ve Harran olduğuna inanılır. Bu mitlere göre, Harran kozmolojik bir merkez olarak düşünülür. 9. Yüzyıl´da Ay´a ve yıldızlara tapan Sabiiler´in yaşadığı Harran´dan Kuran´da da, Bakara ve Hac Sureleri´nde söz edilir. Sabiiler, iyi şeytan Azimun´a taparlar, Adem´in oğlu Şit´e, İdris Peygamber´e (Yunan´da Hermes) ve mitolojik ozan Orfeus´a taparlardı. Kısacası Harran, bu görkemli mitolojik birikimiyle sıradan bir yer değildir. Yeniden doğan Harran´ı görmenin ötesinde,
ünlü piramit evleri görmek te önemlidir. Harran´ın piramit evleri hayvanları ve bitkileri korumak ve verimli kılmak için kullanılıyor. Kışın sıcak, yazın serin oluyarlar. Tavukların Harran evlerinin içinde daha çok yumurtladıkları, koyun ve ineklerinin sütlerinin arttığı, yiyeceklerin uzun süre bozulmadan kaldığı, soğanların filiz verdiği anlatılıyor. Kısacası Harran ve piramit evleri görülmeye değer. Sahi artık Gap Turizmi´ne sıra gelmedi mi?
Yedi Uyuyanlar´ın radyasyon etkisi
Yedi Uyuyanlar´ın öyküsünü herkes bilir, tekrara gerek yok ve Anadolu´da dokuz tane Yedi Uyuyanlar Mağarası vardır. Hepsi de gerçek kabul edilir ama Tarsus´daki ve Efes´deki mağaralar en ünlüleridirler. Oysa Efes´deki mağara, sadece ilk Hıristiyanların saklandığı bir yerdir. Asıl ilginç olan ise, Tarsus´dakidir. Tarsus Yedi Uyuyanlar mağarası, piramit şeklindeki bir dağdadır. Mitolojide Yedi Uyuyanlar´ın Benelüs
adlı bir dağa çıktıkları anlatılır; sözcük ilginçtir; Latince´de "Bene" iyi, güzel, "lüs" veya "lux" ise ışık demektir yani dağın adı "Güzel ışık dağı"dır. Başka bir kaynak dağın adının "Enceladüs" olduğunu yazar ama Encaladüs Yunan mitlerinde Zeus´un ışığını taşıyan devin adıdır. Zeus onu, Etna yanardağının altına gömmüştür yani yine ışıklı bir dağa. Görüldüğü gibi, karıştırdıkça iş uzuyor, Yedi Uyuyanlar´ın ardında birşeyler var ama herhalde hiçbir zaman gerçeği bulamayacağız. Efsanelerin, mitlerin keyfi burada, bizleri düşündürüyorlar. Işıklı dağ tanımı, bizi Tarsus´daki mağaraya götürüyor çünkü burada garip bir inanç geçerli. İçerde garip bir taş var ve yöre halkı bu taşın bereket verdiğine, çocuk doğuramayan kadınlara iyi geldiğine inanıyorlar. Kısır kadınlar gelip taşın üzerine bacaklarını açarak oturuyorlar ve bekliyorlar. Bu nasıl bir inanç? Taşın karanlıkta parladığını söyleyenler var. Yoksa taş radyoaktif mi? Nereden nereye, değil mi? Yani orada geçmişte bir yerlerde, kemoterapi mi yapılıyordu? Hadi canım, diyebiliriz ama bu Tarsus´a gitmemizi engellemez. Çünkü yöre çok çok ilginç, yeraltının sayısız tünelle dolu olduğu da söyleniyor ve orada çok önemli birşey daha var; Donukkaya´dan söz ediyoruz...
Donukkaya ve Stonehenge
Dünyanın en çok turist çeken on yerinden birisi, İngiltere Salisbury´deki Stonehenge´dir. Kimlerin, ne zaman ve ne amaçla yaptıkları hala kesin olarak bilinmeyen Stonehenge, gerçekten de çarpıcıdır ama acaba dünyada tek midir? Belki veya değil. Bir adayımız var; Tarsus´daki Donukkaya veya Dönüktaş ya da Donuktaş. İsmin kökeni şimdilik bilinmiyor. Bir dikdörtgen şeklinde, uzun kenarları dıştan 115 metre, içten 87 metre, genişliği 42 metre, yüksekliği ise 8 metre. Stonohenge gibi, neden yapıldığı bilinmiyor. Birkaç kazı yapılmış ama bulunanlar çok daha sonraki çağlara ait. Bir söylenceye göre, Donukkaya Asur Kralı Asurbanipal´in mezarı, Kral burada Persler tarafından öldürüldü ve gömüldü. Ama pek geçerli bir iddia değil çünkü böylesine görkemli ve ünlü bir kralla ilgili birşey bulunmuş değil ve bazı uzmanlara göre Donukkaya, Asur döneminin çok öncesinden kalma. Kazılarda sadece Roma döneminden kalma birkaç silah ve kemikler bulunmuş. Duvarların yapısı garip çünkü dıştan baktığınızda duvarların üstünün temelinden geniş olduğu görülüyor yani temelde beş metre kalınlığı olan duvar, tepede 8 metreye kadar genişliyor. Veya altta bir dikdörtgen temel var, üzerine daha geniş bir dikdörtgen konulmuş. Yapının içinde enine bir dikdörtgen daha var ama ne duvarlara ne de içerdeki yapıya inen veya çıkan bir bağlantı yok yani ne merdiven kalıntısı var ne de başka
birşey. Ama daha da garibi, Donukkaya´nın dışarsı ile de bağlantısı yok yani kapısı da yok, sonraki yüzyıllarda birileri duvarın bir yerini yıkıp, bir giriş açmışlar. Peki Donukkaya´ya nasıl girilip, çıkılıyordu? Tam ortada zeminde bir delik veya giriş ya da mağara giriş var ama nereye açılıyor. Bunu bilen bir yetkili yok ama yöre halkı ilginç şeyler anlatıyorlar; eskilerde yeni evlenenler bu girişten içeri girer ve yapının dışındaki bir başka yerden çıkarlarmış, böylece evliliğin iyi olacağına inanılırmış. Ama birgün bir çift dışarı çıkmamış ve bir daha bulunamamışlar, ondan sonra da giriş yasaklanmış. Donukkaya´nın yukarda adı geçen Yedi Uyuyanlar Mağarası´na yakın olması bir başka ilginç olay. Sonuç olarak Donukkaya çok ilginç bir yer, İngilizler kadar akıllı olsaydık herhalde Donukkaya turislerle dolup taşardı. İsmi bile tartışmaya açık; Dönüktaş ne demek? Nereye dönük? Uzaya mı? Gizem turizmi bunları çağrıştırıyor ve düşündürüyor. Unutmayın ki, Daniken´ın rehberliğini yaptığı turist grupları dünyanın gizemli yerlerini dolaşarak milyarlar kazandırıyorlar ve üstelik Türkiye´ye geliyorlar. Bizim turizmcilerin hali ise, kendiliğinden gizem. Haberleri bile yok, halı mağazalarından ve kuyumculardan burunlarını çıkaramıyorlar.
Meryem Ana ve Şirince
Ege doğanın özel armağanlarıyla süslüdür. Tüm çabalarımızla doğayı öldürmeye çalışmamıza rağmen güzellikler yaşamaya devam ediyorlar. Eski bir Rum köyü olan eski adıyla Kirkince sonra Çirkince, şimdi de Şirince Köyü Selçuk ilçesinin hemen ardında ya da Selçuk Şirince´nin bulunduğu dağın eteklerinde. Köy ve yöre bir doğa harikası, 9 km´lik bir tırmanmadan sonra köye ulaşılıyor. Şimdilerde turizmin yoğun ilgisi var, otobüsler peşpeşe gidip geliyorlar. Tehlike başlamış bile, şimdiden kuraldışı yapılanma girişimleri görülebiliyor. Otantik mutfağı, pansiyonları, muhteşem çam ormanları ve nefes alıp veren bir canlı olduğunuzu hatırlatan atmosferiyle Şirince gerçekten doyumsuz bir yer. Şirince, Ege insanlarının Türk-Rum tarihinde çok önemli bir yere sahip ama asıl ilginç yanı Meryem Ana ile ilgili olması. Şirince inançlarına göre yüzyıllar öncesinde, Şirince köylüleri her yılın 15
Ağustos´unda uzun tören konvoyları oluşturur ve Efes´in yanındaki Bülbül Dağı´na doğru ilahiler ve dualar okuyarak yürürler ve kutlamalar yaparlarmış. Törenin gerçek amacı bilinmiyor, sadece Meryem Ana adına yapılıyormuş. Bu olay, Meryem Ana´nın Efes´de yaşadığı ve öldüğü tezine destek veriyor yani Kutsal Anne´nin yörede yaşadığının kanıtlarından birisi olarak kabul ediliyor. Şirince´de iki antık manastır var, birisi restore edilmiş ötekisi ediliyor. Başka bir söylencede ise Meryem Ana´nın aslında bu yörede yani Şirince´nin çok yakınında yaşadığı anlatılıyor. Şöyle veya böyle Şirince´ye gidin, özgün mutfağını tadın, yerel şarabı için, geceleyin ve ihtişamlı çam ormanlarında yürüyüş yaparak, bin yıllar öncesini düşleyin. Belki de Meryem Ana ve Aziz John´un yürüdüğü yerde yürüyor olabilirsiniz...